Ana içeriğe atla

Haikyuu!!

Yazıya başlamadan önce söylemek istediğim bir şey var: Eğer spor animelerini seviyorsanız gidin Haikyuu!! serisini izleyin, eğer bu tarz animelerin çok da büyük fanları değilseniz, yine de gidin izleyin. Elbette mangayı okumak da isteyebilirsiniz, şunu söyleyebilirim ki Haikyuu!! animesinin, özellikle ilk üç sezonu, hem animasyon açısından, hem de mangayı adapte etme bakımından oldukça başarılı. 4. sezonda animasyondaki sıkıntıları gördüğüm zaman biraz canımı sıkılmıştı, bunun sebebi ise kesinlikle ilk üç sezonda şımartılmış olmak sanıyorum ki. Üçüncü sezondan sonra animeyle birlikte mangaya geçiş yapılabilir diye düşünüyorum. Zaten anime sezon sezon geldiği için, bitmiş olan mangaya henüz yaklaşmış durumda değil.

Peki bu Haikyû!! serisini bize bu kadar sevdiren şey ne? Benim öncelikli cevabım karakterler olacak. Ortaokula giden Hinata’nın, voleybol hakkında hiçbir şey bilmeden, ancak bir lise öğrencisini ekranda görerek, büyük bir tutkuyla voleybol oynamaya başlamasıyla hikayeye başlıyoruz. Ana karakterin içinde bulunduğu dünyaya dair pek bir (hatta hiç) bilgisinin olmaması, sık sık rastladığımız bir durum aslında. Bu, karakterle birlikte okuyucuya veya izleyiciye de dünyanın tanıtılmasında büyük bir fayda sağlıyor ancak Haikyuu!! serisinde Hinata’nın spora sonradan başlamasının etkilerini tüm seri boyunca görüyoruz. Karakterimiz hiçbir şey bilmediği halde bir anda oldukça başarılı olmuyor. Tabii ki, onu özel yapan bir takım durumlar var. Hinata oldukça hızlı ve ciddi anlamda bir zıplama yeteneğine sahip, ne var ki boyu oldukça kısa. Ee, bir hayale kapılan ancak önünde engeller olan, yine de pes etmeyen karakterlerin aşığıyız. Hinata sevimli mi sevimli bir çocuk olarak karşımıza çıkıyor. Hikayemizin bir diğer baş kahramanı Kageyama ise boyu posu yerinde, çevresince dahi olarak adlandırılan ancak takım arkadaşlarına kaba davranan huysuz bir velet. Evet, tahmin ettiğiniz gibi! Bu ikisi, adımız gibi bildiğimiz anime serilerinde bol bol gördüğümüz rakip-arkadaş girdabına düşüyorlar. Şu zamana kadar her şey biraz klişe. Peki Haikyuu’yu farklı kılan ne? Bana kalırsa, cevap diğer karakterler olacak. 


Serinin popülerliğinde de etkisi olan başlıca sebep de bu. Karasuno Lisesi’nde yavaş yavaş tanımaya başladığımız karakterle hemen bir bağ kurmamak mümkün değil. Her şeyden önce, diğer karakterlerin neden orada olduğunu, neden voleybolu sevdiklerini ya da ne amaçla, nasıl davrandıkları çok iyi yansıtılıyor. Her karakterin kendine özgü bir hikayesi var ve hepsi kendi hikayesinin başrolü. Karakterleri övmemiz sadece Hinata’nın takım arkadaşlarıyla sınırlı değil. Seride, karşılaştıkları, birlikte antrenman yaptıkları her takımdan bir şeyler görüyoruz. Elbette bunlardan hepsi önemli değil ama üstünde durulan birçok karakter var ve biz, karakterlerin rakipliklerinin arkadaşlığa ya da tam tersi arkadaşlıklarının rakipliğe dönüşmesine büyük bir keyifle şahit oluyoruz. İlk başta gıcık olduğunuz bir karaktere daha sonra kanınız kaynayabiliyor. Sebebi de çok basit: Amaçsızca, sırf kötü olmak için kötü olan karakterler yok. Evet, bazıları çok hırslı, bazıları kendini beğenmiş, bazıları diğerlerini umursamayıp kavga bile çıkarıyorlar ama bu çocuklar lise öğrencileri ve kendilerini spora adamış lise öğrencileri. Hepsinin bir hayatı, bir amacı, isteği var. Arkadaşlıkları da pek bir şirin. O yüzden kimseden nefret etmek mümkün değil. Herhangi bir karakterin ismini twitter’a yazarsanız, yüzlerce fanart, fanfic vb. ürünleri göreceksiniz zaten. Hele hele eğer fandom bataklığına düşerseniz, muhtemelen desteklediğiniz takım, ana karakterimizin takımı bile olmayacak. 


İşin spor kısmına gelirsek, eğer bilmiyorsanız, voleybol hakkında çok şey öğreneceksiniz. İnsanları ciddi anlamda voleybola çeken bir anlatım var. Açıp da olimpiyatlardan bir video izlerseniz, altta bir voleybolcunun Haikyuu!! karakterlerinden birine benzetildiğini görme olasılığınız çok yüksek. Videoları paylaşan organizasyonunda bu tarz yorumları beğendiğini göreceksiniz. Spoiler vermeden, bir milli takımın, karakterlerden birinin ismini kadrolarına yazdığını söylersem olayın ne kadar büyük olduğunu anlarsınız sanırım. Bu kadar büyük bir etkinin spor dünyasında görülmesi muhteşem. Bunun sebeplerinden biri de, karakterlere insanüstü yetenekler verilmemesi sanırım. Abartıldığı durumlar, ilgiyi çekmek ve seyirciyi gaza getirmek için elbette var ama kimsenin kartal görüşü falan yok tabii.

Manganın son bölümleri de tatmin edici. Konumuz gençler ve onların hayalleri olunca, yine bu yoldan şaşmadan harika bir son yazmış Haruichi Furudate. Son olmasına rağmen, karakterlerin geleceğe dayalı planları olduğunu görmek, bu yolda birçok adım attıklarına şahit olmak sanki seri devam etse edebilirmiş gibi hissettiriyor.


Olumsuz anlamda eleştirilecek pek bir şeyim yok. Bir tek, Hinataların lisede üst sınıftaki hallerini daha çok görmek isterdim. Birkaç maça bile razıydım… Mangakanın tercihi deyip saygı duyarak çekiliyorum.


Uzun lafın kısası, Haikyuu!! hem voleybola bakış açısıyla, hem karakteriyle doyurucu bir seri. İzleyip de, herhangi bir noktasında hayal kırıklığına uğrayacağınızı düşünmüyorum.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dark Blue Kiss

Dark Blue Kiss, üç sezondan oluşan dizinin son sezonu. Birçok kişi, önce bu sezonu izliyor ancak dizideki karakterlerimizin hikayesi aslında ikinci sezonda başlıyor. Şöyle ki Kiss, Kiss Me Again ve Dark Blue Kiss olmak üzere üç dizi var; ancak Dark Blue Kiss'teki hikayeyi anlamak istiyorsanız Kiss Me Again'in, resmi Youtube kanalında paylaşılmış olan Pete&Kao kesitlerini izlemeniz yeterli olacaktır. Yok, ben hepsini izlerim diyorsanız, söylemem gerekir ki, Dark Blue Kiss'teki Pete ve Kao, ilk sezonda neredeyse hiç görünmüyorlar ve kronolojik hikayeleri de önce 2. sezon, sonra 1. sezon ve en son Dark Blue Kiss olarak ilerliyor. Fanlar arasındaki popülariteleri sayesinde, en sonunda başrol oldukları bir sezon almışlar kısacası.  Gelelim hikayeye, öncelikle 2. sezona dair her şeyi söyleyeceğim, o yüzden eğer diziye başlamaya hevesliyseniz, üç bölümden oluşan kısmı hemen gidip izleyin. Dark Blue Kiss'in ilk bölümünden, Pete ve Kao'nun üç yıldır beraber olduklarını a

At the End of The Road

At the End of The Road ya da diğer adıyla What Lies At The End, benim okumaktan en çok keyif aldığım webtoon. Ara sıra birkaç bölümünü okumak için açar, sonra dayanamayıp baştan okurum. Açıkçası hikaye aşırı profesyonel bir şekilde yazılmış, daha doğrusu bitirilmiş değil. Zaten çizerimiz, webtoon’un sonunda ekstra bölümlerle eksik kalan birkaç yeri tamamlamaya çalışıyor. Peki neden bu webtoon’u bu kadar sevdin derseniz, cevabım ana karakter yüzünden olacak.  Baş kahramanımız Taemin, önce babasının şiddetine dayanamayıp giden annesi, daha sonra da alkolik babası tarafından terk edilmiş, lise çağında bir genç. Okula gidemiyor çünkü part-time işlerde çalışıp babasından kalan borcu ödemeye çalışıyor. Birgün işten dönerken otobüs çarpıyor ve kendini, okulda zorbalık gören ve sonunda intihar eden Siwon’un bedeninde buluyor. Taemin’i sevme nedenim kesinlikle acıyıp sempati duymuş olmam değil çünkü Taemin böyle bir karakter değil. Bir şekilde hayata tutunmayı başarmış, vah benim başıma bunlar