Ana içeriğe atla

SOTUS: The Series (2016)

Neyin nesiymiş bu?

Tayland bl dizileri denince akla ilk gelenlerden biri SOTUS’tur. Her ne kadar yayınlanalı çok uzun süre olmasa da, fanlar arasında kısa sürede bu kategorinin baş köşesine oturmuş bir dizi.

Dizi, bir üniversitenin mühendislik fakültesi öğrencileri arasında geçiyor. Öncelikle bizim üniversitelerimizi tamamen unutun ve aşırı disiplinli bir lise hayal edin ama bu disiplinin öğrenciler arasında sağlandığını düşünün. Fakülte tam olarak böyle bir ortama sahip. Üçüncü sınıflardan seçilmiş öğrenciler, yeni gelen öğrencileri eğitmek, disiplini sağlamak ve onlara birlikte çalışmak gibi çeşitli alışkanlıkları kazandırmakla yükümlüler.


Hikayemiz, adeta bir dizi komutanmış gibi birinci sınıfların toplanma alanına gelen üçüncü sınıflar ile başlıyor. Ana karakterlerimizden biri olan Arthit, birinci sınıflardan, üst dönemlerinden bir hafta içinde bin imza toplamalarını istiyor. Her şey, diğer ana oğlanımızın Kongpop’un elini kaldırıp bunun mümkün olmadığını söylemesiyle başlıyor ve bu ikili arasındaki çekişmenin fitili ateşleniyor.


Diziye başlamadan önce  Eğer daha önce Tayland’daki mühendislik fakültesi katılığı hakkında bir bilginiz yoksa şoka uğrayabilirsiniz. Ben uğramıştım. Tayland’da mühendislik okuyan insanlardan, gerçekten de bu sıkılığın uydurma olmadığı hakkında yorumlar var, bunun üstüne bir de dizinin başında, olayların eğlence amaçlı abartıldığına dair bir uyarı alıyorsunuz. Haliyle cringe olduğum tarafları boldu. Mühendis olmaya gelmiş çocuklara eğilip kalkmalarını, oradan oraya koşturmalarını söyleyen üst dönemler ve hocalarımızla kahvemizi sigaramızı alıp sohbet eden bizler… Ortası yok mu bu işin? 


Bir diğer şaşırtıcı olay aktörler hakkında. Gerçek hayatta bu iki oyuncumuz gerçekten de aynı fakültede okumuşlar ancak bir fark var: Roller tam tersi durumda! Kongpop’u oynayan aktörümüz, öğrencileri disipline etmesi gereken takımın başı ve dizideki liderimiz ise onun alt dönemi. Bu olay hakkında kendilerinin de bizzat anlattığı çeşitli hikayeler bulunuyor. 


Diziye dair neler iyi? (bir miktar spoiler) Bana kalırsa dizinin sevilmesinin en büyük nedenlerinden biri ast-üst ilişkisinin her zaman keyif vermesi. Sanıyorum ki yazarlarında güvenli limanlarından biridir bu konu. Sert, dediğim dedik üstümüz Arthit (dizi ilerledikçe bir bebeğe dönüşse de) ve ona karşı duran, Hogwarts’da okusa Hufflepuff olacağından emin olduğum Kongpop… Açıkçası çekişmelerini izlemek, dizide beni en çok eğlendiren şeylerden biriydi. Kongpop’un utanmazca flörtleşmeleri,Arthit’in yanlışlarını birer birer yüzüne söylemesi ve bu durum karşısında Arthit’in yavaş yavaş kendini ona aşık bir şekilde bulması da dizinin ana noktalarından biri zaten.

Kongpop’un karakterini bu şekilde yazmaları benim çok hoşuma gitti. Özünde Arthit’ten daha fazla liderlik özelliklerine sahip olduğunu düşünüyordum, dizinin ilerleyen zamanlarında da hakkının verildiğini gördük. Arthit ise daha çok, üstüne yüklenen görevi kendi doğrularıyla yerine getirmeye çalışıyordu. Bunlara değinilmesi, daha doğrusu genel olarak karakterlerin gelişim göstermeleri, yanlışlarını fark etmeleri, değişmeleri, sadece aşk hayatından ibaret olmamaları beni ve sanıyorum ki birçok kişiyi diziye çekti. Karakterleri anlamaya çalıştık, onlar da bize kendilerini anlatmaya çalıştılar. Belki de çok fazla fiziksel yakınlık sahnesi olmamasına rağmen, insanların yine de sevgiyi ve bağı hissetmelerinin sebebi de budur çünkü buna dair çok yorum okudum. 


Senaryodaki diğer olumlu ayrıntı ise kadın karakterlerin sırf drama yaratmak için kötü yapılmaması. Dünya tatlısı kızlarımız kendi aşklarının, işlerinin peşinde, kimseye bilerek ve isteyerek kötülük yapmak gibi bir amaçları yok. Sırf senaryoda bir zirve noktası olsun, çiftimiz ayrılsın diye gereksiz kötü karakterlerin yazılmamasından daha huzur verici ne olabilir ki? 


Ne farklı olabilirdi?

Anlıyorum, eğlence amaçlı abarttınız da, bu insanlar askere mi geldiler yahu? Bu disiplini birazcık daha doğal göstermeye çalışsalar en büyük sorun çözülecekmiş dizideki. Son bölümde Kongpopları üst dönem olarak milleti azarlarken gördüğümde de ayrı bir güldüm. Birinci sınıf hallerinden bir anda geçiş yapınca izleyenleri etkiler diye düşünmeleri kötü fikir değil ama o sevimli çocukları böyle görmek baya bir garip geldi. 


Özetle, bence izlenmekten keyif alınacak bir dizi. Ben o durumda ne yapardım diye düşünürken, zaten bir anda kendinizi dizinin içinde buluyorsunuz.

Bu arada dizinin üçüncü ana karakterini de unutmayalım: pink milk!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haikyuu!!

Yazıya başlamadan önce söylemek istediğim bir şey var: Eğer spor animelerini seviyorsanız gidin Haikyuu!! serisini izleyin, eğer bu tarz animelerin çok da büyük fanları değilseniz, yine de gidin izleyin. Elbette mangayı okumak da isteyebilirsiniz, şunu söyleyebilirim ki Haikyuu!! animesinin, özellikle ilk üç sezonu, hem animasyon açısından, hem de mangayı adapte etme bakımından oldukça başarılı. 4. sezonda animasyondaki sıkıntıları gördüğüm zaman biraz canımı sıkılmıştı, bunun sebebi ise kesinlikle ilk üç sezonda şımartılmış olmak sanıyorum ki. Üçüncü sezondan sonra animeyle birlikte mangaya geçiş yapılabilir diye düşünüyorum. Zaten anime sezon sezon geldiği için, bitmiş olan mangaya henüz yaklaşmış durumda değil. Peki bu Haikyû!! serisini bize bu kadar sevdiren şey ne? Benim öncelikli cevabım karakterler olacak. Ortaokula giden Hinata’nın, voleybol hakkında hiçbir şey bilmeden, ancak bir lise öğrencisini ekranda görerek, büyük bir tutkuyla voleybol oynamaya başlamasıyla hikayeye başlı

Dark Blue Kiss

Dark Blue Kiss, üç sezondan oluşan dizinin son sezonu. Birçok kişi, önce bu sezonu izliyor ancak dizideki karakterlerimizin hikayesi aslında ikinci sezonda başlıyor. Şöyle ki Kiss, Kiss Me Again ve Dark Blue Kiss olmak üzere üç dizi var; ancak Dark Blue Kiss'teki hikayeyi anlamak istiyorsanız Kiss Me Again'in, resmi Youtube kanalında paylaşılmış olan Pete&Kao kesitlerini izlemeniz yeterli olacaktır. Yok, ben hepsini izlerim diyorsanız, söylemem gerekir ki, Dark Blue Kiss'teki Pete ve Kao, ilk sezonda neredeyse hiç görünmüyorlar ve kronolojik hikayeleri de önce 2. sezon, sonra 1. sezon ve en son Dark Blue Kiss olarak ilerliyor. Fanlar arasındaki popülariteleri sayesinde, en sonunda başrol oldukları bir sezon almışlar kısacası.  Gelelim hikayeye, öncelikle 2. sezona dair her şeyi söyleyeceğim, o yüzden eğer diziye başlamaya hevesliyseniz, üç bölümden oluşan kısmı hemen gidip izleyin. Dark Blue Kiss'in ilk bölümünden, Pete ve Kao'nun üç yıldır beraber olduklarını a

At the End of The Road

At the End of The Road ya da diğer adıyla What Lies At The End, benim okumaktan en çok keyif aldığım webtoon. Ara sıra birkaç bölümünü okumak için açar, sonra dayanamayıp baştan okurum. Açıkçası hikaye aşırı profesyonel bir şekilde yazılmış, daha doğrusu bitirilmiş değil. Zaten çizerimiz, webtoon’un sonunda ekstra bölümlerle eksik kalan birkaç yeri tamamlamaya çalışıyor. Peki neden bu webtoon’u bu kadar sevdin derseniz, cevabım ana karakter yüzünden olacak.  Baş kahramanımız Taemin, önce babasının şiddetine dayanamayıp giden annesi, daha sonra da alkolik babası tarafından terk edilmiş, lise çağında bir genç. Okula gidemiyor çünkü part-time işlerde çalışıp babasından kalan borcu ödemeye çalışıyor. Birgün işten dönerken otobüs çarpıyor ve kendini, okulda zorbalık gören ve sonunda intihar eden Siwon’un bedeninde buluyor. Taemin’i sevme nedenim kesinlikle acıyıp sempati duymuş olmam değil çünkü Taemin böyle bir karakter değil. Bir şekilde hayata tutunmayı başarmış, vah benim başıma bunlar