Ana içeriğe atla

Gölge ve Kemik

Gölge ve Kemik

Grishaverse serisi üç kitaptan oluşuyor ve bunların ilki Gölge ve Kemik. Okuma sırası ise şu şekilde:

1. Gölge ve Kemik
2. Kuşatma ve Fırtına
3. Çöküş ve Yükseliş

Benim bu kitabı okuma amacım, Kargalar Meclisi'nden önce evreni daha iyi anlamaktı ve bu nedenle Grishaverse üçlemesini bitirmeye karar verdim. Bu önemli bir ayrıntı çünkü Kargalar Meclisi'ni okumuş olan herkes daha sonrasında Grishaverse üçlemesinin bir miktar hayal kırıklığına sebep olduğunu söyleyip duruyordu internette. Ben de ilk bu seriyi okumak istedim, böylelikle yazarın diğer serilerinde gelişimini daha iyi gözlemleyebileceğimi düşündüm. Umuyorum ki gerçekten bazı şeyler değişmiştir çünkü Gölge ve Kemik o kadar sıradan ki, bazen henüz ayrıntıların tam olarak eklenmediğini, bir taslağı okuduğumu düşündüm. Neden böyle düşündüğümü sırayla açıklayacağım.

Öncelikle bir fantastik kurgunun en önemli yapıtaşlarından biri olan evren tasarımından başlayalım. Her şey o kadar yüzeysel yazılmış ki, güçlerin nasıl oluştuğu, nasıl kullanıldığı, sınırları, bir çaylak ile güçlerinde gerçekten uzmanlaşmış bir rüzgarın hakimi arasında ne gibi bir fark var mesela bunların hiçbirini bilmiyoruz. Yazar güçlere isim verip okurlardan geri kalanını hayal etmelerini istemiş gibi. Güçler hakkında betimlemelerin azlığı beni çok zorladı, bir karakter gücünü kullanırken elleri ve kollarının belli şekilde olması gerekiyor mu? Tek kolunu kullanarak birisi güçlerini çağırabilir mi? Avatar'a benziyor işte deyip işin içinden çıkmak istemiyorum ama okurken tam olarak bunu hissettim. Etherealkiler hadi sıkıcı güçlere sahip, diğer yüce bilim ustası sınıflarına ne diyeceksin derseniz, katılıyorum, kesinlikle Corporalkiler (cellatlar ve şifacılar) ve Fabrikatörler çok daha ilgi çekiciler ama onlar hakkında da bildiklerimiz ayrıntılı şeyler değil. 

Hikayemizin geçtiği coğrafya için Rusya'dan (Ravka) esinlenmiş yazarımız. Açıkçası benim oldukça hoşuma gitti ve ilgi çekici olduğunu söyleyebilirim. Ne var ki, Ruslar'ın ya da Rusça'ya hakim olanların, kelime seçimleri ve bazı mantık hataları hakkında şikayet ettiklerine şahit oldum. Küçük ayrıntılar belki ama sanıyorum ki yazarın fazla araştırma yapmamış olması bazılarının canını sıkmış. Mesela kadın olduğu için Alina'nın soyadının Starkova olması gerektiğini söyleyenler, Ana Kuya isminin Rusça bir küfüre oldukça benzediğini söyleyenler (if you know, you know...) ve otkazatsya kelimesinin (kitapta Grisha güçlerine sahip olmayanlar için kullanılıyor) Rusça'da reddetmek fiili olduğunu o yüzden okurken garipsediklerini söyleyenler var. Açıkçası evet, reddedilenler vs. olsaymış kulağa daha iyi gelebilirmiş. Tabii bizler gibi ana dili Rusça olmayanları çok rahatsız etmiyor bu tarz ayrıntılar. 

Gelelim beni en çok rahatsız eden noktalardan bir diğerine: karakterler... Bir kitapta ilgi çekici bu kadar az karakter olmamalı. Bir kitap okurken, dizi veya anime izlerken, ne bileyim manga okurken falan en çok hoşuma giden şey hem ana karakterlerin ilgi çekici olması, hem de hikayelerini deli gibi merak edip daha fazla görüp okumak istediğim yan karakterlerin olmasıdır. Bu yazar için de avantajlı bir durum, ne kadar çok özgün karakterin olursa, o kadar insanı çekersin. Ancak bu kitapta o kadar az ilgi çekici karakter vardı ki. Genya sevdiklerimden biri. Hikayesini öğrenmek, onu fazla görmek oldukça hoşuma gitti. Baghra da kesinlikle ileriki kitaplarda daha çok görmek istediğim, hakkında birkaç şey bilsek fena olmaz diye düşündüğüm karakterdi.

Gelelim ana karakterlerimize... Alina, Malyen ve Karanlıklar Efendisi o kadar sıkıcı geldiler ki! İnanın ne aşk hikayeleri ilgimi çekti, ne başlarına gelen olaylar... Karakterlere karşı asla bir sempati duymadım. Alina, zayıf, kesinlikle kendini güzel görmeyen, en yakın arkadaşına aşık olmuş kızımız. Daha sonrasında Karanlıklar Efendisi ilgilendiğinde ona karşı hisleri olduğunu da görüyoruz ama Malyen'e gerçekten uzun süredir aşık. Direkt Malyen'i unutacağını düşünmüştüm ama o şekilde olmadı, zaten gerçekçi de olmazdı, o yüzden bu ayrıntıyı sevdim. Karanlıklar Efendisi de bana göre, oldukça sıradan, binlerce kez gördüğümüz karakter tipinde biriydi. Sanıyorum ki aldığı sevgi, dizide karakteri oynayan oyuncudan geliyor, yoksa başka bir açıklaması olduğunu sanmıyorum. 

Bunun yanı sıra, feminist yanım kadın karakterlerin anlatılış şekline baygınlık geçirdi. Evet, tüm kadınlar tüh kaka ve senin Malyen'inin peşinde, diğerleri de Karanlıklar Efendisi'ne ölüp bitiyor ve sen gittiğin an arkandan konuşuyorlar. Kraliçe de sadece görüntüsünü düşünen bir drama queen... Like come on... Genya ve Baghra olmasa kafamı dağlara taşlara vuracaktım.

Kitapta asıl uzun uzadıya anlatılıp bir beklenti oluşturması gereken her şey çok hızlı olup bitiyor, hop Kum Denizi'ne girdik, hop saldırıya uğradık, hop bilmemkim öldü... Dediğim gibi sanki ayrıntılar daha eklenmemiş hissi veriyor kitap, özellikle de aksiyon sahnelerinde. Umuyorum ki yazar ileriki kitaplarda bu özelliğini geliştirmiştir. 

Her şeye rağmen hızlıca okuduğum bir kitap oldu. Ancak bana kalırsa çok daha iyi olabilecekken bu fırsat değerlendirilmemiş hissi veriyor. Serinin ikinci kitabı için de yazacağım, onu da geçenlerde bitirdim. En azından yeni ve ilginç karakterlerin giriş yaptığını söyleyebilirim. Bu konuda bir gelişme var. 

O zamana kadar görüşmek üzere!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haikyuu!!

Yazıya başlamadan önce söylemek istediğim bir şey var: Eğer spor animelerini seviyorsanız gidin Haikyuu!! serisini izleyin, eğer bu tarz animelerin çok da büyük fanları değilseniz, yine de gidin izleyin. Elbette mangayı okumak da isteyebilirsiniz, şunu söyleyebilirim ki Haikyuu!! animesinin, özellikle ilk üç sezonu, hem animasyon açısından, hem de mangayı adapte etme bakımından oldukça başarılı. 4. sezonda animasyondaki sıkıntıları gördüğüm zaman biraz canımı sıkılmıştı, bunun sebebi ise kesinlikle ilk üç sezonda şımartılmış olmak sanıyorum ki. Üçüncü sezondan sonra animeyle birlikte mangaya geçiş yapılabilir diye düşünüyorum. Zaten anime sezon sezon geldiği için, bitmiş olan mangaya henüz yaklaşmış durumda değil. Peki bu Haikyû!! serisini bize bu kadar sevdiren şey ne? Benim öncelikli cevabım karakterler olacak. Ortaokula giden Hinata’nın, voleybol hakkında hiçbir şey bilmeden, ancak bir lise öğrencisini ekranda görerek, büyük bir tutkuyla voleybol oynamaya başlamasıyla hikayeye başlı

Dark Blue Kiss

Dark Blue Kiss, üç sezondan oluşan dizinin son sezonu. Birçok kişi, önce bu sezonu izliyor ancak dizideki karakterlerimizin hikayesi aslında ikinci sezonda başlıyor. Şöyle ki Kiss, Kiss Me Again ve Dark Blue Kiss olmak üzere üç dizi var; ancak Dark Blue Kiss'teki hikayeyi anlamak istiyorsanız Kiss Me Again'in, resmi Youtube kanalında paylaşılmış olan Pete&Kao kesitlerini izlemeniz yeterli olacaktır. Yok, ben hepsini izlerim diyorsanız, söylemem gerekir ki, Dark Blue Kiss'teki Pete ve Kao, ilk sezonda neredeyse hiç görünmüyorlar ve kronolojik hikayeleri de önce 2. sezon, sonra 1. sezon ve en son Dark Blue Kiss olarak ilerliyor. Fanlar arasındaki popülariteleri sayesinde, en sonunda başrol oldukları bir sezon almışlar kısacası.  Gelelim hikayeye, öncelikle 2. sezona dair her şeyi söyleyeceğim, o yüzden eğer diziye başlamaya hevesliyseniz, üç bölümden oluşan kısmı hemen gidip izleyin. Dark Blue Kiss'in ilk bölümünden, Pete ve Kao'nun üç yıldır beraber olduklarını a

At the End of The Road

At the End of The Road ya da diğer adıyla What Lies At The End, benim okumaktan en çok keyif aldığım webtoon. Ara sıra birkaç bölümünü okumak için açar, sonra dayanamayıp baştan okurum. Açıkçası hikaye aşırı profesyonel bir şekilde yazılmış, daha doğrusu bitirilmiş değil. Zaten çizerimiz, webtoon’un sonunda ekstra bölümlerle eksik kalan birkaç yeri tamamlamaya çalışıyor. Peki neden bu webtoon’u bu kadar sevdin derseniz, cevabım ana karakter yüzünden olacak.  Baş kahramanımız Taemin, önce babasının şiddetine dayanamayıp giden annesi, daha sonra da alkolik babası tarafından terk edilmiş, lise çağında bir genç. Okula gidemiyor çünkü part-time işlerde çalışıp babasından kalan borcu ödemeye çalışıyor. Birgün işten dönerken otobüs çarpıyor ve kendini, okulda zorbalık gören ve sonunda intihar eden Siwon’un bedeninde buluyor. Taemin’i sevme nedenim kesinlikle acıyıp sempati duymuş olmam değil çünkü Taemin böyle bir karakter değil. Bir şekilde hayata tutunmayı başarmış, vah benim başıma bunlar